top of page

ben ve geriye kalan

Biraz gözlerimi kapatıp kestirmek istemiştim sadece. Göz kapaklarımın ağırlığından olsa gerek, bu kestirme sandığımdan uzun sürdü. Uyandığımda hava epeyce kararmıştı. Oysa kahverengi, biraz da bulanık gören gözlerimi kapattığımda henüz ikindi vaktiydi. Yarım saat olur diye düşünmüştüm açıkçası ve sanmıştım ki uyanmamı bekler. Orada, odamın ortasında, bir başıma.. Uyanmamı beklemeden, acelesi varmışcasına.. Onu göremediğimde, gözlüklerimin olmadığından kaynaklandığını düşündüm. Bir an. Siyah, dikdörtgen çerçeveli gözlüğüme bakındım. Neyse ki hemen baş ucumda duruyordu. Hemen sonrasında durumun gözlükle ilgili olmadığını kavradım. Sadece, evin içerisinde öylesine dönüp duran tozları daha iyi görebilmemde yardımcı oldu. Hayır, her zamanki oturduğu sandalyede yoktu. Eski olsa da, sizin anladığınız manada öylesine bir sandalye değildi. Malzemesini hatırlamasam da, Kauçuk demek istiyorum. Kauçuğun kaliteli olduğunu anımsıyorum. Belki de öyle olduğunu bilmek istiyorum. Bilemiyorum. Her neyse, kauçuk, hafifçe öne ve arkaya sallanılabilen rahat bir sandalyeden bahsediyorum. Öne gidip gelme devinimiyle; insan, anlağını daha kolay çalıştırabildiğini düşünüyorum. Ya da düşünmek istediğimde mi orada sallanma gereksinimini hissediyorum, bilmiyorum. İçten içe de, O'nun sürekli orada oturuyor olması belki biraz sinirlerimi bozuyor olabilirdi. Elbette bunu ona söylemedim. Bu çok tuhaf olurdu. Ama anlamadığım, tüm bu belirsizlikler içinde, yarım saat kestirmek isterken, neredeyse akşama kadar uyuduğum bir anda neden gitmişti. Üstelik hiçbir not bırakmadan. Pekala, yerimden en nihayetinde kalkıp ki uzandığım yer basit bir kanepe olup, hiç de rahat olmamasına rağmen; hani bilirsiniz, minderleri fevkalade serttir ve belli bir yaştan sonra beton gibi etki yaratır iskeletinizde. Nedense bu rahatsız yerden kalkmak epeyce zor oldu. Belki, bir başıma kalmış olmamdan kaynaklıydı, bilmiyorum. Şu an bu kısmıyla ilgilenmek istemiyorum. Sadece merak ettiğim şey; orada, Bahçede olabilir miydi sorusunun cevabı.Yerimden kalktım ve ağır adımlarla pencereye doğru gittim. Pencere, bahçeyle neredeyse aynı seviyedeydi. bunu daha önceden fark etmiş olmam gerekirdi, belki de dikkat etmedim. Çünkü o pencereden sık sık dışarıya baktığımı hatırlıyorum. Özellikle O, çiçeklerine su verirken. Hava daha da kararmıştı. Gözlüklerim burnumun üstündeydi, onu hissedebiliyordum, ama seçmekte gerçekten zorlanıyordum. Bahçeyi severdi ve belki çiçeklerini sulamak için gitmiş olabilirdi. Çünkü akşam sulamak, O'na göre daha doğruydu. Benim için çok önemli bir detay değil bu. Çünkü detaylarla fazla ilgilenmem. Düz bir insanım; çiçek sulanacaksa saatin bir önemi yoktu. Güllerinin yanında değildi.. Yasemin, Leylak, Çam ağacı.. hepsinin arasında gözlerimi tek tek ve yavaşça gezdiriyorum. Çünkü, görmekte zorlanıyor ve yanlış bir şey yapmak istemiyordum. Orada değildi. Belki de alışveriş için çıkmıştı. Ama evde her şey vardı, çünkü genelde eksikleri ben tamamlarım. Bunu ukalalık yapmak için söylemiyorum. Büyük bir sabırla bekledim. Aradan geçen altı ay artık gitmiş olduğu gerçeğini kabullenmemde yardımcı oldu. Elbette bu kabullenilmiş anlamına gelemez. O kauçuk sandalyede çoğunlukla ben oturuyorum artık. Aslında, hep ben oturuyorum, çünkü benden başka kimse yok. En azından fiziken. Eh yeterince düşünme fırsatım olduğu için, çok şikayetçi olduğum söylenemez. Belki içten içe, buna seviniyor bile olabilirim. Bütün gün, o sandalyede oturup, tek kelime etmeyen bir insanın yokluğu da çok ağır gelmemişti bana. Ama derinlerde hissettiğim ağırlık, neden uykumda olmuştu bu? Giderek bu hisse de alışmaya başlamıştım. Fakat, o günden sonra asla gündüz kestirmesi yapmadım, terk edecek bir kendim kalmış olsa bile...



Beğendiyseniz daha çok okunması için paylaşabilir misiniz?





bottom of page