top of page

Plüton'da kahvaltı

Sana biraz sıkkınlığımdan bahsetmek istiyorum.


Bu aslında tam olarak sancılanmak gibi değil.. sadece biraz düşünmek istiyorum. Belki, güneşin kavuran sıcaklığının geçmekte olduğu ve turuncunun yerini yavaşça önce ağarmaya; ardından kararmaya bıraktığı için.. gün bitmekteyken ben seninle Plüton’da kahvaltı etmek istiyorum. Bir kereliğine.. böyle bir şeyin aklıma gelmesi biraz tuhaf olabilir. Ayrıca neden orası? Bilmiyorum.. belki de izlediğim o filmi anımsamış olmamdan kaynaklı. Sahnelerini hatırlıyor muyum acaba? Sanırım sadece adını ve bir de masayı anımsıyorum. İçimde bir yerlerde özlemekte olduğum romantizm duygusu bana bunu anımsatmış olabilir. Aslında dünyanın neresi olursa olsun, sen ve ben yanımdaysa her yer güzel olur. Ama ben yine de Plüton’da olmayı tercih edeceğim sevgilim. Neden biliyor musun? Çünkü Plüton’da yaşam yok. Belki Plüton’un kendisi bile yok. Hiç olmayan bir yeri ancak seninle var edebilirim. İşte başlıyorum.. alabildiğince uzanan bir gökyüzü.. masmavi, hayır sevgilim bulutları aşağıdan göremezsin; çünkü onların üzerinde olacağız.


Bulutların şeklini görünce biraz şaşırabilirsin, çünkü hangisine baksan bir şeye benzetmen ya da sana bir duyguyu anımsatması muhtemel.. işte senin için birkaç tanesini seçtim sevgilim; bak hemen şurada bir dörtlü yonca göreceksin, hemen ilerisinde bir aslan var yumrukları aşağı dönük, sert ve öfkeli.. hemen solunda bir balık sırtı, kaburgalarını görmen mümkün, akciğer filmini anımsatıyor.


Biraz daha ileriye baktığında bir çizme, arkana dönüp baktığında şekli herhangi bir şeye benzetilemeyen başka bir bulut.

Bunca bulut varken onu mu seçmek istiyorsun? Düz ve sıradan olanı mı?


Pekala, işte oraya bir masa konduruyorum.


Üzeri rengarenk, her çeşit reçel var. Elbette çiçekleri unutmadım. Neden biliyor musun, bana yaşadığımı hissettiriyorlar.


Enerjilerini hissedebiliyor musun? Evet bu romantizm hastalığı olabilir.. beni teslim alıyor. Peki sen kahvaltını yaparken seni izlemek çok mu bayağı?


Ah çok sıradan şeylere kapılıyorum belki ama beyaz bulutların üzerinde, masmavi gökyüzünün altında, şahane bir kahvaltı masasında ve senin dudağının kenarından akan vişne reçeli mi? Bu beni fena halde gülümsetiyor. Beyaz elbisenden bahsetmiş miydim? Ne kadar güzel görünüyorsun.. sonsuza kadar burada kalabilirim.


Evet bir kahvaltı masasında.. hayır sevgilim burası Plüton değil. Benim yarattığım bir yer.. bizim için yarattığım bir yer. Belki de kendim ve hayalimdeki sen için.. ne fark eder? Neden olmayan bir yeri seçiyorum ki? Bana eşlik bile etmeyen birisiyle.. hayır sevgilim sana demedim. Kendimden bahsediyorum. Zihnimin bir yerinde belli belirsiz benimle konuşan kendimden. Hayır, hayır, hayır ben dememelisin! Bu sefer iyi gidiyordu biliyorum. Elimden geleni de yaptım. Ama eksik oluyor işte görüyor musun? Hayır bu tamamen kendimle ilgili, sana daha önce de söyledim.. İlham.. ilham bulamıyorum. Bak kendini suçlamaya devam edeceksen seni engelleyemem.


Eninde sonunda bir ressamım ben. İşte şimdi bütün resmi silebilirim. Çünkü canım kahvaltı yapmak istemiyor. Plüton’u hiç istemiyor! Plüton diye bir yer yok. Sen diye bir şey yok. Biz yokuz..


Dur bir dakika, bu bulutu görmemiştim! Ben yaparken yoktu. Görüyor musun sevgilim, bir şeyler değişiyor.


Bir şeyler değişmeye başladı ve ben uzun aradan sonra yaşadığımı hissetmeye başladım.


Yeniden başlayalım mı? Çiçekleri sevdiğimi söylemiş miydim…

plüton'da kahvaltı
bottom of page